Bizim Seçtiklerimiz

AĞANIN İMZASI

Doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki, kar üzerine çişiyle imzasını atmakmış.
Bu nedenle kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dahil hiç kimse sokağa çıkamazmış.
Kar biraz kalınlaşınca, ağa sırtına kürkünü giyer ve köy meydanına gelirmiş. Yanında da en yakın yardımcısı Haso…
Ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış:
– Ula Hasso, ahali bakiy mi…? “
– Hasso cevap verirmiş:
– “Evet ağam, hepisi de bir olmuş, pencerelerden bakir.”
Ağa çisiyle karın üzerine imzasını atarmış “Abdullah Cizrelioglu”.
Sonrada bir nokta koyarmış ve sorarmış:
– “Hala bakirler mi….? “
-”He ağam, hem bakirler hem de çılgın gibim alkıslirler.”
Her sene ayni tören sürermiş.
Aradan 7 yıl geçmiş.
Ağa yine, kar tuttuktan sonra, çıkmış köy meydanına.
Sormuş Hasso”ya:
– “Ahali bakir mi…?”
-”He ağam, bakirler, köpekler, kediler bile camdadır.”
Ağa “Abdullah” diye adini , arkasından “Cizrelioglu” diye soyadını yazmaya başlamış ki; kalakalmış, çünkü yaş gereği prostat….!
– Halka rezil olmak var.
Alçak sesle Hasso”ya sormuş:
– “Bakirler mi…?”
– “He ağam, bakirler de, sen ne diye durdin öyle…..? “
Ağa çaresiz:
– “Ula gel yanıma, arkanı dön ahaliye, tamamla şunu.” Diye emretmis.
Hasso bir an durmuş, sonra çişini yapmaya hazırlanmış ve ağanın kulağına eğilip :
– “Ağam” demiş,
“Kırk yıldır kafama vurdin, salak dedin, sırtıma vurdin aptal dedin.
Ha bu kulun okumayi yazmayi sökemedi ki,
Hele bi ucuni tut da yazının devamını sen yaz.” …
BİRLİKTE ÇALIŞTIKLARINIZI EĞİTMEZSENİZ …….
TUTACAĞINIZ GÜN YAKINDIR…!!

KİM KİMİ SEVER?

Beyaz karayı, sinek yarayı, zengin parayı,
Yemek tuzu, rakı buzu, maymun muzu,
Ördek kazı, güzel nazı, aşık sazı sever…
Kuş darıyı, çiçek arıyı, erkek karıyı,
Ana çocuğu, çoban gocuğu, yumurta sucuğu,
Ocak közü, kirpik gözü, ozan sözü sever…
Garip sılayı, yiğit halayı, tencere kalayı,
Davul zurnayı, avcı turnayı, deve hurmayı,
Alın kelini, cömert elini, cimri dilini sever…
Çöl yağmuru, çizme çamuru, oklava hamuru,
Tembel yatmayı, geveze atmayı, pazarcı satmayı,
Şişe tıpayı, şarap kupayı, eşek sopayı sever…
Ebe bebeği, kahve dibeği, çengi göbeği,
Memur masayı, ermiş asayı, hakim yasayı,
Haylaz döveni, dalkavuk öveni, hergele söveni sever…
Sarhoş dostunu, ayı postunu, yaşlı bastonu,
Hatip lafı, suçlu affı, açıkgöz safı,
Orman çamı, kedi damı, işçi zammı sever…
Mektup pulu, zampara dulu,
Tanrı kulu sever de..

Sen?

ÇİFTCİ

Ektiği bütün mısırlar perişan olmuş, buğday deseniz öyle, elinde satabileceği tek geçinebilme ümidi armut var.
Doldurmuş sepete tutmuş şehrin yolunu.. Karşısına çıkan ilk evin kapısını çalmış, kapıyı tamamen içini gösteren tülden sabahlık giymiş bir sarışın açmış, seksi bir ses tonuyla;
– “Evet tatlım..” demiş, “Senin için ne yapabilirim?..”
Bir an şaşkınlığından kurtulup ”Satılık çok güzel armutlarım var..” demiş yaşlı çiftçi..
Adamın heyecanlandığını hisseden afet oyununa devam edip sabahlığın üst kısmını açıp ‘Armutların bu kadar iri ve sert mi?..’ diye sormuş..
– “Ahh.. Evet..” demiş çiftçi inleyerek, “Gerçekten çok güzeller..”
Sabahlığın kemerini tamamen açıp bütün vücudunu göstermiş fıstık,
-“Bu kadar iştah açıcı mı armutların?..” Başlamış yaşlı çiftçi ağlamaya..
– “Neden o gözyaşları bir tanem?..’”
– Bayan.. demiş çiftçi hıçkırarak,
– Süne zararlısı buğdayı perişan etti, kımıl iti mısırı berbat etti, şimdide orospunun teki armutları bedava alacak.. Ben ağlamayayım da kimler ağlasın?..

İSTANBUL BÖYLE BİR ŞEHİR İŞTE

Petrol şeyhinin biri, üniversitede okuması için oğlunu İstanbul’a gönderir. Çocuk ilk devreyi başarıyla bitirdikten sonra notlar değişmeye ve çocuk hafiften serserileşmeye başlar. İşin kötüsü, memleketten çocuğa gönderilen avuç dolusu paralar da artık yetmemektedir!
Şeyhimiz oğlunu kontrol etmek için adamlarından birini İstanbul’a gönderir. Adam İstanbul’a gelince bir de ne görsün? Şeyhin okusun diye gönderdiği oğul okulu bırakmış,kendini karıya kıza vurmuştur. Uzun aramalardan sonra çocuk Boğaz kenarında salaş bir meyhanede bulunur.
-Ya seydi, bu ne kepazeliktir! Baban seni merak eder! Kalk gidiyoruz Arabistan’a!
‘Çocuk: Ayva seydi’ der, ‘Ama önce bir otur da şu manzaraya bir bak…
Şeyhin adamı ‘Bunda ne kötülük olabilir ki’ diye düşünür ve masaya oturur. Sandalcılar çaparilerini sallamakta, arkadaki tepelerin ardında batan kıpkırmızı güneş, Boğaz’ı kırmızının tonlarına boyamaktadır. Manzarayı seyrederken, garsonun getirdiği kavundan bir tane ağzına atar. Ardından peynirin de tadına bakılır. Eh eşek değiliz ya, şu aslan sütü denen meretin de bir tadına bakalım derken orada ipler kopar. Şeyhin oğlu ve Boğaz tarafından ayartılan adam, yorgun ve akşamdan kalma oldugu anlasilan bir sesle, 15 gün sonra, efendisini arar:
-Ya seydi, Veled mazbut velâkin memleket puşt!

DERS

Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler.. Bavullarını gösteriyorlar. Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler… Yolcular fena halde şaşırmışlar. Nasıl şaşırmasınlar. Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktalı bant. Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması. Tasmanın ucunda bir köpek… Sağa sola çarparak öylece ilerliyorlar uçağa…

Günlerden 1 Nisan değil ama, ‘Şaka herhalde’ demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa..Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak hızlanmış. Yolcular endişelenmeye başlamışlar. Uçak daha hızlanmış. Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış..Uçak iyice hızlanmış… Bazı yolcular paniklemiş, dua etmeye başlamışlar. Uçak son hıza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 100 metre sonra betonun bitip çimlerin başladığını gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar. Tam o anda da kaptan pilot levyeyi sonuna kadar çekmiş… Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış. Kaptan pilot arkasına yaslanmış derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş: Biliyor musun? Bir gün çığlık atmakta gecikecekler ve hep birlikte geberip gideceğiz!..

KARI KOCA 

Bir çift hiç konuşmadan arabayla yolda gitmekteydi. Daha önceki bir konuşma tartışmaya  dönüşmüştü ve hiçbiri teslim olmak istemiyordu. Keçi, katır ve domuzlarla dolu bir çiftliğin yanından geçerken koca, alaycı bir biçimde sorar: ‘Akrabaların mı?’

Karısı ‘Evet’ diye cevap verir ve ekler, ‘Senin taraftan akrabalarım’

KELİMELER
Kocası karısına kadınların bir günde kaç kelime kullandığına dair bir makale okuyordu… ‘Erkeklerin 15.000 kelimesine karşılık 30.000 kelime’ Karısı yanıtladı: “Nedeni erkeklere her şeyi tekrar etmek zorunda olmamızdır.” Kocası karısına döndü ve sordu: – Efendim?

YARADILIŞ
Bir gün bir adam karısına sordu: ‘Aynı zamanda nasıl hem bu kadar salak, hem de bu kadar güzel olabildiğini anlamıyorum.’ Karısı yanıtladı: Allah beni sen çekici bul diye çok güzel yarattı; Allah beni seni çekici bulayım diye çok salak yarattı!’

KONUŞMAMA CEZASI
Bir karı koca evde problemler yaşamaktaydı ve birbirlerine konuşmama cezası uygulamaktaydı. Aniden adam ertesi gün karısının kendisini sabah 5:00 da iş için bir uçuşu olduğundan uyandırması gerektiğini hatırladı. Sessizliği ilk bozan ve kaybeden kendisi olmamak için, bir kağıdın üzerine ‘Lütfen beni sabah 5:00 da uyandır.’ yazdı ve notu karısının bulabileceği bir yere bıraktı. Ertesi sabah, adam uyandı ancak saatin 9:00 olduğunu ve uçuşu kaçırdığını fark etti. Çok kızdı, tam karısının onu neden uyandırmadığını soracakken yatağın yanında bir parça kağıt buldu. Kağıtta ‘Saat 5:00 uyan’ yazmaktaydı.

İNANAMAYRUM, İNANAMAYRUM !’
Ekonomik kriz yüzünden büyük para problemi olan Temel, çocuk kaçırıp fidye istemeye karar vermiş. Şehrin büyük bir parkında çocuğun birini gözüne kestirmiş Önce bir not yazmış: Çocuğinu kaçurdum. Bunu yaptuğum içun üzgünüm ama kusura bakma çünki gerçekten paraya ihtiyacum var. Yârin sabah saat 7’de falanca parktaki filanca agacin altina bir siyah çantada 5 milyar getur.

İmza: Laz

Çocuğun yanına gitmiş, notu çocuğun ceketinin iç cebine koyup, doğruca evine gitmesini ve notu babasına göstermesini söylemiş.. Ertesi sabah parka geldiğinde söylediği ağacın altında, söylediği renkteki çantada içinde 5 milyar olan emaneti bulmuş. Paraların yanında bir de not varmış:
“Paran purada ama bir Laz hemşerisine nasil peyle bir şey yapar inanamayrum, inanamayrum”.

TEMEL’İN MURAT 124’Ü BOZULUNCA…
Temel, yıllar sonra kavuştuğu elden düşme Murat 124 arabasıyla yolculuk yaparken bir anda araba arıza yapar. Yolun kenarına çeker. Motor kapağını açar, ne oldugunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanına yanaşır. “Hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine baglayalım, çekeyim seni ilk tamirciye kadar”. der.

Çok sevinir Temel bu teklife. Hemen Murat’ı kalınca bir halatla Ferrari’ nin arkasına bağlarlar. Ferrari’ nin sahibi genç uyarır, ‘Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektor yapar beni uyarırsın!’

Temel ‘Tamam!’ der ve yola koyulurlar. Bir sure sonra Ferrari gaza basmaya başlar, 60,80, 100… derken Murat124 arkadan selektor yapar. Ferrari durumu hatırlar ve yavaşlar, bir sure sonra Ferrari tekrar gaza basar, 70, 80,100… Murat tekrar hatırlatır. Ferrari yavaşlar.Yollarına böyle devam ederlerken bir Lamborghini Ferrari’ ye yaklaşır ve ”Kapışalım mı?’ der. Ferrari
yanıtlar,-‘Nesine?’
-Lamborghini ‘340 km. otedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.’

Ferrari kabul eder ve yarışa başlarlar. 120, 140, 180, 220… Gaza basmaktadırlar. O arada trafiği kontrol eden polis helikopterinde görevli polis Genel merkeze bilgi vermektedir:

‘Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında!!! 3 araç yarış yapıyor. Bir Ferrari ile bir Lamborghini saatte 300 km hızla yanyana gidiyorlar, arkadan da bir Murat 124 onları geçmek için 10 dakkadır selektör yapıyor!’

HALEPLİ ABDURRAHİM EFENDİ
Halepli Abdürrahim Efendi uzun entarisi ile dolaşır, altına don giymezmiş.. Bir gün Halep çarşısında dolanırken şiddetli bir rüzgâr çıkmış.. Entari havalanmış.. Halepli Abdürrahim Efendi’nin açıkta kalan maslahatını herkes görmüş.. Esnaf kendi arasında homurdanmış, bu uygunsuz durumu Kadı’ya kadar duyurmuşlar.. Kadı da Abdürrahim Efendi’yi adaba mugayir davranışlarından dolayı yargılamak üzere mahkemeye çağırmış.. Dava görülmeye başlamış.. Kadı kimlik tespiti yaparken sormuş: “Evli misin?” “Evliyim.. Dört karım, dört de cariyem var..” “Kaç çocuğun var?” “Dur hele Kadı efendi düşüneyim?” Halepli Abdürrahim Efendi başlamış düşünmeye,düşünürken de parmak hesabı yapmaya..”Birinci karıdan altı çocuk.. İkinciden dört çocuk.. Üçüncüden iki kızım var ellerinden öper..” “On iki etti.. Başka?” “Küçük karıdan da üç çocuk.. Cariye kullarından ikişer çocuk daha..” Bizimki sadece sayı söylüyor.. Hesabı Kadı yapıyor.. “On dokuz etti.. Başka?” “Başka yok Kadı efendi.. Hanımlardan üçü hamile.. Cariye kullarından da ikisi yüklü..” “Yani beş çocuk daha yolda..” “Sayende Kadı efendi.. Halep Kadısı bu ifade üzerine biraz düşünmüş..Uzun, kır sakallarını karıştırmış.. Karşısında boynu bükük duran Abdürrahim Efendi’yeuzun uzun baktıktan sonra “Yaz kâtip” deyip hükmünü açıklamış.. “Halep’de mukim, Abdülmecit’ten olma Razıya’dan doğma AbdürrahimEfendi’nin don giymeye fırsat bulamadığından beraatine..”

İnternette dolaşan yaşanmış hikayeler:
Olay kahramanları isimlerini bildirdiklerinde yayınlanacaktır.

SSK Hizmeti

Kalp ameliyatı oldum. 4 ay rapor aldım ve bu 4 ayın sonunda rapor paramı almak için Fatih SSK’ya gittim. Klasik bir şekilde eksik evrakları parti parti söyledikleri için 3 gün uğraştım ve büyük gün geldi. Param hesaplanıyor. Bankodayım, sorular geldi : Hastanede yattın mı ? – Herhalde abi, dedim, henüz evlerde kalp ameliyatı yapamıyorlarmış. Hiç yorum yapmadı ve 2. soruya geçti : – Çıktın mı peki? Ve ben dumur…
– Hayır, hala akşamları işten sonra yatmaya hastaneye gidiyorum. Ve kafamı duvarlara vurduracak soru geldi. Espri bile anlamaktan aciz bu adam sordu :
– İstanbul’da kimsen yok mu yahu. Niye hastanede kalıyorsun ki hala?

Dolmuş

Geçen gün aksam vakti dolmuşta gidiyorum, arkadan teyzenin biri bağırdı :
– “Evladım şu sarı kamyonetin yanında indiriver”. Dolmuş şoförü dumur olmuş bir vaziyette:
– İyi de teyze, o kamyonet hareket halinde, nerde duracağını nerden bileyim…

Yolculuk

Geçen sene Hava Harp Okulunun sınavı’na gitmek için Bursa Terminali’nde otobüsümü bekliyordum.Bu arada ilginç bir olaya tanık oldum. Adamın teki karısını İstanbul’a yollamak için bir otobüs firmasından bilet almıştı. Fakat otobüs firması adama ayırdığı bileti başkasına satmış. Adamda bu sinirle gişede görevli olan memura şu şekilde bağırıyordu:
– “Hepinizi şikayet ederim ben onu bunu anlamam. Karımı .ike .ike götüreceksiniz İstanbulaaaaa”…

Çocuk Terbiyesi

Şimdi arkadaşımla Taksim’de takılıyoruz. Bir adam ağlayan çocuğunu susturmaya çalışıyor.
Yanında da bir polis var; sonra adam çocuğa dedi ki:
– ‘Sus yoksa seni polise veririm.’ Yandaki polis de bir dellendi:
– “Lan geri zekalı, biz adam mı yiyoruz da bize veriyon çocuğu?”

Yaya Trafiği

Bir gün arkadaşla dolmuş bekliyoruz. Üst geçit var ama kendi halinde bir kadıncağız yayaya kırmızı yanarken caddeden geçmeye çalışıyor. Üst geçidin altında beklemekte olan polis otosundan şöyle bir anons yapılıyor:
– Hanım nireeee, hanım nireee?
Teyzeden cevap:
– Eltimgileee, beyimin haberi var. Sana ne kiii…
(Olayın Erzurum’da trafik ışıklarının ilk konulduğunda polisle vatandaş arasında geçen diyalog olarak da daha önceleri anlatılmaktaydı).